Gayrimenkul karşılığı vatandaşlık: Nedir, nasıldır? |
12.02.2024 19:34:55 |
||||||||
Küresel Servet Raporu’na göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak en zengin olduğumuz yıl 2013 senesi. O sene, bir yıl önce, 2012’de, 1 trilyon 820 milyar dolar olan servetimizi 15 milyar dolar artırmışız. Böylelikle de 2013’te zirve yapmışız. |
|||||||||
Bu 2012 yılının bir başka özelliği var. Bir önceki yazımızda odaklandığımız Mütekabiliyet Yasası da o yılın mayıs ayında TBMM’den geçmiş. Dolayısıyla, mevzuatın tamamlanması, uygulamadaki acemiliklerin giderilmesi vs. derken Mütekabiliyet Yasası’nın ardından yabancıların, şöyle ağız tadıyla, taşınmaz almaya başladıkları seneyi de 2013 olarak kabul edebilir, miladımızı orada belirleyebiliriz. Dahası, 2013 senesinden bugüne kadar, bizim servetimizin % 55’i buhar olmuşken, dünyalıların serveti % 53 artmış! Bizi kıskandıklarını vehmettiklerimize, payımızdan neredeyse 1 milyar dolar kaybetmekle kalmamışız. Kimimizin gerçekten bize bakıp haset içerisinde kıvrandığına inandığı diğer ülkelerin insanları bu arada 155,5 trilyon dolar daha zengin olmuşlar, iyi mi? Aynı on yıllık sürede ülkemize de 128,9 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye girmiş. Gelin görün ki bu paranın % 37’si, yani 47,7 milyar dolar; üretime, sanayiye, teknolojiye değil, bütünüyle gayrimenkul alımına harcanmış. Şimdi sormamız gereken sorular şunlar: Bu söz konusu satış patlaması neden yaşanmış? Daha açıkça sormak gerekirse, bu “misafirler” ülkemizin arazisine, manzarasına, verimliliğine; memleketimizin bina stokunun mimari zarafetine, peyzajının egzotikliğine; inşaatların, mesela depreme karşı, güvenilirliğine; finansman imkanlarının bolluğuna, şehir ve bölge planlamasının teknik ve estetik çekiciliğine kapılarak, güzel ülkemizde taşınmaz sahibi olmayı arzu ederek mi almışlar bizim evleri; yoksa, bu birden katlayan talebin ardında başka bir sebep mi var? Biliyoruz ki, 2002’den sonra geçen ilk on yılda Türkiye ekonomisinin performansı, tüm iktisadi indikatörlere göre, sonraki on yıldan, 2013 – 2023 döneminden, çok daha iyiydi. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği de içeren bir hikayesi vardı. Derviş döneminden kalma kurumsal altyapı yerinde duruyordu. Ülkeye, üretim ve hizmetler sektörlerine yatırım amacıyla yabancı sermaye giriyordu. Peki bu dönemde ortada bulunmayan gayrimenkul talebi niçin 2013, daha da fazla 2016, sonrası ortaya çıktı? Hatta 2008 krizi de “teğet geçmişken”, Türkiye’de herkesin adeta kulaklarından para çıkarken, gerçekleşmeyen konut satışı patlaması neden bu dönemde oldu? (Zorunlu açıklama parantezi: O kriz elbette bizi “teğet” falan geçmedi. Esasen, dönemin politikaları Türkiye ekonomisinin kırılganlığını ayyuka çıkardı ve bugün yaşanan problemlerin zeminini hazırladı. Ancak, dünyanın büyük ekonomilerinin merkez bankaları likiditeyi arttırınca biz sıyırmış gibi olduk. Hep Almanya yenilince biz de yenik sayılacak değiliz ya! Bir de Amerika ve Avrupa para basınca biz kazanmış olalım tabii…) Düz yazıyla, ülkenin hikayesi bir sonraki on yıla göre “mis” gibiyken, 2002 – 2012 arasında memlekete uğramayan “müşteri”, neden birden kapıda bitti? Bayramı biz görmeden, onlar hangi arifeyi gördüler de memleket toprağına seyrana (gezinme) çıktılar? |
Copyright © 2007 - 2023 Telif Hakları BİLİMKENT'e Aittir.